İnsan bir kere baba ocağından ayrılıp kendi düzenini kurunca tekrar birarada yaşama fikri rahatsız edici oluyor. İster istemez kendi düzenini, alışkanlıklarını, keyiflerini arıyorsun. Ziyaretler bile bir noktadan sonra katlanılabilirliğini yitiriyor.
Neden böyle dert saçıyorsun derseniz 3 gündür valide ile pederi misafir etmekteyim. Kendilerine olan sevgim ölçülebilir değil ama şuaralar onların beklentilerini karşılayabilecek durumda olmadığımdan misafirlikleri arzu ettikleri keyfi vermiyor onlara.
Annem, sürekli gezdirilsin, yedirilsin, içirilsin, anadolu kadınlığını memlekette bırakıp burada izmir hanımefendisi moduna girsin istiyor.
Babam, süper hareketli, sürekli değişik iş hayalleri kuran, ama bu zamana kadar kurduğu hayallerden hiçbirine sermaye aktarmayıp yine bildiği şekilde devam eden şahsına münhasır bir adam. Onunla fabrika fabrika gezeyim, bir fikir bulayım istiyor.
Sena, eskisine oranla insanları memnun etmek için bir taraflarını yırtmaktan vazgeçmiş, kendi işleriyle uğraşıp, onları çok nazlamadan, bundan sonraki izmir ziyaretlerini seyrekleştirmeye çalışan bir evlat.
Onlara çok şey borçluyum, farkındayım. Çok şey de paylaşıyoruz hala. Ama nedense bunları İzmir'de paylaşmak hoşuma gitmiyor. Hayatıma karışmaları ihtimalinden korkuyorum belkide. Ya da birşeyleri eleştirmeleri, benim memnun olduğum durumlara dair olumsuz yorumlar yaparak keyfimi kaçırmalarından çekiniyorum.
Daha gitmelerine 2 gün var. Vakit geçmek bilmiyor. Bir taraftan vicdanım sızlıyor. Küçük, huzur dolu dünyama dönmek, sevgilimin omzuna yatıp hiçbirşey düşünmeden uzanmak, blog dünyamın keyfini rahat rahaat çıkarmak istiyorum.
Şimdi kısıtlanmışım ya, içimden deli gibi mektup yazmak, kitap okumak, film izlemek, sevgilimle sabahlara kadar birlikte olmak geliyor.
Offf...