Evlilik Mecburiyeti- Mr. Big ile Tanışma


Genç ve ailesinin ilgisi/baskısı altında kalmış bir bayan olarak geleceğini korkuyla beklediğim o günler yaklaşıyor sanırım. Bu hafta bir bey ile tanıştırıldım arkadaşlarımın aracılığı ile. Evlenmek niyetinde olan bir bayan için mükemmel bir eş gibi görünüyor. Tam bir Mr. Big vakası. Hani şu da olumsuz diyebileceğim, mazeret olarak kullanabileceğim hiçbir şeyim yok. Çok iyi bir hayat arkadaşı olur belki de, ama o kadar zor geliyor ki.
İsyan etmemeye çalışıyor, elimden geldiğince sabrediyorum ve olumlu yaklaşmaya çalışıyorum. Netice de bugün olmasa yarın ailemin baskısına dayanamayıp birine evet diyeceğim. Bari sevebileceğim, en azından anlaşabileceğim biri olmalı değil mi? Mr. Big balık burcu, romantik, işinde başarılı biri. Bizim tanışma şeklimiz ve ilişkimizin geleceği tamamen görücü usulü devam eder sanırım. Aslında görücu usülü ile evlenen çiftlerin daha mutlu yuvalar kurduklarını filan okumuştum, ama bir yuvada kendine yer veremiyorsan hayallerinde mutluluk üzeirne nasıl tahmin yürütebilirsin ki.. Benim en büyük zaafım, ailem. Onları üzmek istemiyorum, o yüzden hayatımdaki en büyük riski alıp bir evlilik kuyusu içine düşmeyi göze almalıyım.
Yazdıkça ne kadar karman çorman birşeyler ortaya çıktığının farkındayım ama işte şuanda benim hayatımda öyle karışık ki..

Akraba=Akbaba

Bir müddettir hayatım yolculuklar ve karmaşayla geçiyordu. Rüzgarda ordan oraya savrulan  boş poşetler gibi amaçsız dolanmaktaydım. Bu süreci memleket ziyareti ile tamamladım ve tekrar yuvamdayım. 
Memleket hatıralarım pek hoş olmuyor son zamanlarda. Bir karabulut çöktü şehrime, acısını atlatamadık. Sorunlarla başetmek hergeçen gün daha da zorlaşıyor. Akraba=akbaba derler ya, doğrudur anacım bu söz. Çeken bilir akrabanın kötülüğünü. Velhasıl uzaktayım, mutluyum aramızdaki 1500km mesafeden. 
Kendimi dert anası gibi hissediyorum orada. Dinliyor, dinliyor, susuyorum. Acıyorum insanların haline. Ne kadar basit mevzularda birbirlerini üzdüklerini gördükçe içim yanıyor. Ah diyorum, bu insanları yalnız bırakmalı bir adada. Gör o zaman bir insanın kıymetini, gör de üzme kimseyi..

Türk Halkı :)


Uçak başarılı iniş yapınca alkış tutan yurdum insanını seviyorum. Sanki bir gelenek gibi, son zamanlarda yaptığım tüm yolculukların sonu suratımda bir gülümseme ile bitiyor. Kaptan pilotun başarısını tebrik etmek, alkışlamak :)) Alemsiniz diyesim geliyor.

Yaşasın pilotlarımız, yaşasın halkımız..

:))

Vakitsiz


Şuaralar manyaklar gibi çalışıyorum, akşamda kendimi kanepeme atıp film izleyerek uyuyorum. Yalnızlığımı daha derin hissettiğim dönemlerde müzik açık veya film seyrederek uyumayı denerim. Yoksa yatakta dönüp duruyorum. 
Dün gece de listeden herhangi bir filmi seçip öyle uzanmıştım. Gecenin bir vakti, filmde kötü sahneler vardı sanırım, uykumda korktuğumu hissettim. Biri üzerime geliyordu, birileri çığlık atıyordu vs. Seslerin bilgisayardan geldiğini anlayana kadar ter boşaldı vücudumdan. Nasıl korktum anlatamam. Biran tanıdık bir bilgisayar hatası sesi duydum, o da ne antivirüs programım update yapamadığı için hata veriyordu ve bu ses beni mutlu ediyordu :) Laptopun kapağını tekmelemek suretiyle kapattım ve uykuma huzurla geri döndüm.

Şanslı Gün :)


Bugün takip ettiğim bir blogdan 3 aylık rapidshare premium account kazandım :) Gidip bir kazı kazan filan mı alsam acaba, hiçbir çekilişten birşey kazanamamıştım şimdiye kadar. Hayatımda ilk bu.

Çocukluk Anıları


Çocukluğumu düşündüm bugün. Daha doğrusu rüyamda gördüğüm birşeyler beni çocukluğumu düşünmeye itti.
Bir kuzenim vardı, benden 2 yaş küçük. Yaramaz bir kızdı. Ailesinin maddi sorunları vardı. Başka sorunlarıda vardı sanırım. Arada bize gelirdi kalmaya. Ablam evlenmeden önce beraber yattığımız için çift kişilik yatak vardı benim odamda, onda yatardık beraber. Pek uslu yatışlar değildi bunlar o zaman için. Bazen ben uyuyormuş numarası yapardım o dokunurdu tenime, uyandırmamaya çalışarak. Hatta abartırdı durumu ama belki de bilirdi aslında uyumuyor olduğumu. Sonra da o arkasını döner, güya uyuyakalırdı hemen. Bende uslu durmazdım tabi ki. Hemen saldırırdım :) Daha küçüktük, göğüslerimiz mini minnacıktı ama okşanmaktan zevk alırdı. Neyin nasıl yapılacağını bilmiyordum ama hoşuna gittiğini anlıyordum. Birbirimizi tatmin edip öyle dalıyorduk uykuya, bazen sabahları da devam ediyorduk yorgan altından sessizce..
Şimdi hamileymiş, yakışıklı bir kocası vardı, çok sevinmiştim onun adına.

Bir de babamın bir iş arkadaşının kızı vardı, bir gece onlarda uyurken bir el hissetmiştim vücudumda, farkettirmedim tabi ki. Ama biraz abartmıştı o. Dokunmak, okşamak neyse de dudaklarıma yapıştı, üstüne bir de dilini sokmaya çalışıyor, bende kenetlemiştim dişlerimi sokamasın diye. Ama buarada uyuyorum ha, kız da güya beni uyandırmamaya çalışıyor. Dili ağzımdayken nasıl uyanmayacaksam :) Meğer kız o yaşta french kiss filan biliyormuş, ben cahil kalmışım yanında.

Dün gece rüyamda yine böyle bir sahneyi yaşıyordum, kiminle, nerede olduğumu filan hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey sevmediğim biri tarafından uyurken taciz edildiğimdi, birden zıpladım ve yere düştüm çünkü klimanın karşısında, salondaki kanepemde uyuyakalmışım. Herhalde soğuk çarptı bir taraflarımı diyerek döndüm kanepede uyumaya :D

Eşcinselliğin seksten ibaret algılanması


Ciddi konularda yazmama kararım vardı ama nedense üzerime üzerime geliyor hayat, bende paylaşmak istiyorum.
Sanırım heteroseksüellerin eşcinseller hakkında sadece cinsellik üzerine düşünmelerinde hak var. Kısıtlı eşcinsel toplumunda aşk bir rüyadan ibaret, kalanı seks imiş.
Bir müddettir sadece lezbiyenlere hitap eden, hatta üye alırken kameralı görüntü alan bir web sitesine üyeyim. Açıkcası bu uygulamalarından dolayı çok müteşekkir olmuştum. Lakin sitede kiminle muhabbet etmeye başlasam niyetlerini bel altı bulup daralıyorum. İnsanların sitede bulunma amaçlarının sevişecek partner aramak olduğunu farkettim. Cinsel tatmin ihtiyacı hissetmelerinde bir yanlış görmüyorum ama seksin bir ilişkinin sebebi değil sonucu olması gerektiğini düşünüyorum.  
Aynı yorumu bir kaç kişiden daha aldıktan sonra, evet dedim bu düşünceler önyargı değil, gerçekler. Aşkı kutsalı gören eşcinseller azınlıkta.

Çatlaklar

 Benim için sevdiğim insanlardan kıymetli hiçbirşey yoktur. Para, pul, mal, mülk bunlar sadece araçtır. Sevdiğim insanlarla herşeyimi paylaşabilirim. 

Örneğin Aslı ile. Onunla tanıştığımdan beri benden istediği hiçbirşey için ikinci bir kez düşünmedim bile. En çok kıymet verdiğim arabamı dahi paylaşmaktan çekinmedim. Dört kez araba değiştirdim ve o her arabamı ufakta olsa çarpmayı veya çizdirmeyi becerdi ama ben tek bir kez lafını etmedim. (Başkası yapsa gırtlağına asılırdım herhalde) Onun da arabası olduğu dönemler olmasına rağmen her seferinde benim arabamla gezdik nedense ama bir kere bile benzine ortak olalım dediğini bile duymadım. Ödetecek olduğumdan değil ama nezaketen bile söylemesi gerekirdi herhalde diye düşünürüm.

Bunu sadece Aslıyla yaşamıyorum, neredeyse çevremdeki insanların çoğu beleşçi ama dün Aslı'dan birşey istedim. Çok önemli değildi, yıllardır dolabında duran bir kere bile kutusundan çıktığını görmediğim alarmlı bir saat idi istediğim. Hani şu amerikan filmlerinde sabah saatler radyo ile uyandırır ya insanı, işte o tarz bir alet. 2 telefonuma kurduğum 6 adet alarm beni uyandırmaya yetmediği, biraz da özentiliğimden kaynaklanan bir talepti. Belki bangır bangır çalan güzel bir müzik eşliğinde uyanmam daha kolay olur diye düşünmüştüm.

Aslıdan rica ettim, hani senin böyle bir saatin vardıya dedim, önce anlamadı bile neden bahsettiğimi, sonra durakladı ben onu kullanıyorum dedi. Oppss.. Daha dün gece evindeydim, her odana girdim bre vatandaş dolabın içinde süs olarak mı kullanıyorsun diyemedim tabi. Tamam dedim, sustum. İçimden savurduğum küfürleri tahmin edebilirsiniz. Bugün sinirimden gidip en alasından alırım, almak problem değil de bu kadar yüzsüzlük, bu kadar sinir bozuculuk nasıl olabiliyor bilmiyorum.



İçimdeki sevgi an be an gayyalara doğru yol alıyor böyle sebeplerden. Birşey istemedikçe, beklemedikçe sorun yok, ama bir talebim olduğunda hiç gerçekleştiğini hatırlamıyorum. 

Kalbim aslının sevgisi ile doluydu ama zamanla oluşan çatlaklardan sızıntı yapıyor artık, yavaş yavaş boşaldığını hissediyorum içindekilerin..

Gia Carangi: AIDS'den ölen ilk ünlü kadın ve Filmi

Gia Carangi
                     "too beatiful to die, too wild to live"

Gia isminde bir model olduğunu Angelina Jolie'nin oynadığı filmleri incelerken öğrendim. Supermodel kavramını oluşturan ( o da ne diye hala düşünsem de..) ve zamanının en çok aranılan modeli Gia Carangi, nasıl yaşadı, ne halde öldü?

İlginç bir film Gia. Angelina ablam bu film hakkında "Canlandırırken kendime en yakın hissettiğim rol Gia'dır" diyor.Ve gerçekten muhteşem bir oyunculuk performansı ile gözümüzü gönlümüzü coşturuyor. Şahsen tekrar hayran oldum kendisine. Zaten bu filmdeki rolüyle 1998 yılında, en iyi kadın oyuncu dalında hem golden globe hem de golden satellite ödüllerini almış.

Filmden çok bahsetmek istemiyorum, aslında istiyorum da kendimi tutuyorum. İzlerken aldığım keyfi sizin de alacağınızdan eminim. Sadece şunu bilmenizi isterim ki, Herkes onun peşinden giderken o Linda adında bir fotoğrafçı asistanının peşinden gitti. İstediklerine ulaşamayınca yanlış yerlere savruldu.

Gia Marie Carangi'den sözler:
"Seks her yerdeydi. Çok da bir anlamı yoktu. Bulunması zor olan şey aşktı. Onu arasanız bile, birçok insanda yoktu. Ve bulsanız da, tam orda, önünüzde duruyor olsa bile, etrafta bu kadar seks varken nasıl yaşayabilirdiniz ki?"
"Tanrı'nın herkes için bir planı olduğuna inanıyorum. O'nun benim için büyük bir planı var ama bu dünyada değil."


Gia filminden bir klip ile son verelim yazımıza:

Kandil Tebriği

Şimdi size kandil tebriği yazacağım, daha önce okuduklarınızla bağdaştıramayacaksınız. Ama yanılıyorsunuz. Ben tahminlerinizden çooook çok daha mutassıbım! Ya da mutassıptım mı demeliydim. Tamam eski halime göre biraz daha XL takılıyorum ama gerçekten ve gerçekten, ki dış görünümüm itibariyle de tahminlerinizden daha inançlıyım.

Bir günahın içinde yanıyor da olsam diğer günahları kabul ettiğim, yaşadığım anlamına gelmiyor kimliğim. Evet, kadınlardan hoşlanıyorum. Kadın bedenini daha cazip buluyorum, ama bu benim inancımı etkilemiyor. Sadece içimdeki pişmanlığı arttırıyor. 

Bu gece tüm üzüntümü paylaşmak istiyorum Rabbimle. Namaz kılmak istiyorum, Kuran okumak istiyorum, kendimi affettirmeye çalışmak istiyorum.


Umarım sizin içinde hayırlı bir gece olur.
Sevgiyle kalınız efendim.

Sevgi=Seks mi Acaba?

Hayat üzerine ciddi konuşmalar yapmak içimden gelmiyor, zaten bütün günüm insanlarla pazarlık yapmakla geçiyor. Para zaten standart bir pazarlık sebebi iken artık sevginin de pazarlığını yapar olduk. Beni ne kadar seviyor, diye düşünüyoruz en başta Ne kadarına cesaret edebilir, bana hayatının yüzde kaçını verebilir? O beni 10 birim seviyorsa ben onu 9 birim sevmeliyim en fazla değil mi? Fazlası yazık olur, sonra üzülürüz filan..

Oysa sevgi limitsiz değil miydi? Limitsiz olduğu için kıymetli değil miydi? Gerçek sevgi az bulunurdu, ama gerçekten! gerçekti.. 

Kalbimdekileri anlattığımdan beri bazı arkadaşlar sevgimi sorguluyorlar. Tensel arzularımın kurbanı olduğumdan sevdiğimi zannettiğimi söylemiş kimileri. Bazılarıysa yeni arayışlar tavsiye etmişler. Bir çeşit seks önerisinde bulunmuşlar. Onu, onunla yaşadığım cinsellik sebebiyle sevdiğimi düşündürtmüş onlara yazdıklarım. 

Sanırım cinsellik üzerine aşklarını oturtan arkadaşların böyle yorumlar yapması normal, ama benim için bu kesinlikle çok boş bir söylem. Çünkü ben onu seviyorum, benimle yatsa da, yatmasa da.. Beni öpsede, öpmesede, sevgisini arkadaşlık olarak adlandırsa da, sevgilim olsa da.. Onu "o" olduğu için seviyorum. Tabiki onun teninde var olmayı da çok isterdim, eğer o da isteseydi..


Amerikanın En Komik Kadını: Ellen DeGeneres


Ellen şu zamana kadar beni en çok güldüren komedyendir. Gerek dizileri, gerek şovu, gerekse stand up programlarını izlerken kahkahalarımla komşularımı rahatsız etmişliğim çoktur.

Dün gece de geç vakitlere kadar "come out" dizisi "Ellen"'i izlerken blogda ondan bahsetmemenin eksiklik olacağını düşündüm. Çünkü kim olduğunu saklamayarak kariyerini mahvetme riskini göze almıştı. Gay dünyası için Ellen bir kahramandı.
Ellen dizisi amerikan tarihinin en komik dizilerinden biriydi, halk tarafından gerçekten seviliyor, bu komik kadının hayatı ilgi çekiyordu.
Ta ki birgün DeGeneres dizideki Ellen karakteri ile birlikte gerçek hayatta da lezbiyen olduğunu açıklayana kadar. The Pupy Episode adıyla meşhur 4. sezonun 22-23 numaralı bölümleri itirabiyle Ellen kimliğini ortaya sermişti.
Tabi Amerikan medyası ve halkı o zamanlar buna pek hazır değildi, aslında çok beğenilen ve hala aynı derecede komik olan dizi başkahramanının lezbiyenliğinden dolayı bir sezon sonra yayından kaldırıldı. O günden sonra Ellen'in hayatında yalnız ve sıkıcı günler başladı; ne telefonları çalıyor, ne de bir geleni oluyordu. En yakın arkadaşları bile artık bir lezbiyen bayanla görünmek istemiyorlardı. Ta ki şartlar biraz daha yumuşayana kadar.

2003 yılında The Ellen DeGeneres Show isimli talk show sunmaya başladı ve başarılı ratingleriyle eğlenceli programına hala devam ediyor..
Ellen'ın aşk hayatı ise herkesin bildiği sıradan mevzular gibi olmuş artık. Halkın önünde bir gay olmanın olumsuz yanı kiminle olduğunu herkesin bilmesi sanırım. Ellen'ın açıldıktan sonra bilinen ilk ilişkisi Anne Heche ileydi. Çiftin çok mutlu olduğuna dair söylentiler devam ediyordu taki 2000 yılında Anne Heche onu bir erkek için terk edene kadar. Ardından bir fotoğrafçı ile beraberlik yaşayan Ellenın bu ilişkisi de 4 yıl sonunda bitti.
2005 yılında bir sahne arkasında karşılaştıklarını biliyoruz Ellen ve Portia de Rossi'nin. Birbirlerinden ruh eşi olarak bahsediyorlar sevgiyle. 2008 yılında California eyaleti eşcinsel evliliğe izin verir vermez aşklarını resmiyete döktüler.

Tabi benim gibi uzaktan bakanlar için ellen 52 yaşında, portia ise 37 yaşında. bu evlilik ve aşk ne kadar devam eder bilinmez :P Gerçi evdede programlarındaki kadar neşeli ve hareketli ise bende atlayabilirim hemen kucağına :D Hemde 65 milyon dolarcığıyla dünyanın en zengin kadınlarından birinin karısı olmak var işin ucunda. Gay çiftler için soyadı alma hakkı varmı bilmiyorum ama ben olurdum Mrs. Sena DeGeneres :D Neyse gidenen ardındanbu kadar dövündüğüm yeter. Portia fıstık gibi kız, doğal olarak kaptı Ellen'i. Bende burda işmiş gibi onların hayatını yazıyorum. Ha buarada size evlerinden bahsetmiş miydim? Etmicem anasını satayım. Gül gibi de evleri var, oturuyorlar bir güzel. Eskiden o evde jennifer aniston ile brad pitt abimiz aşk yapıyordu angelina jolie işin için girene kadar.

Velhasıl bir insanın hayatından bahsetmek gıcık ve zor bir işmiş. Sevmedim bu meseleyi, bir daha kolay kolay yapmam herhalde. Oysa dün gece anıra anıra izlediğim ellen dizisinden bahsedip sizi de güldürmek istiyordum.

Ama şimdi sizi ellenin ilginç kıyafet denemeleriyle güldürebilirim. Ellencım eskiden pek bir zevksizmişsin be kuzum.


Bu da ellen'ın programında düğününden bahsettiği monoloğu:

İçimdeki Aşk


Bu blogu açma sebebim, içimdeki aşk. Bunu yazmaya cesaret etmek bile vücuduma bir ağırlık çökmesine sebep oldu, sanki parmaklarıma ağırlık bağladılar. Hareket etmek istemiyor. Kalbim sıkıştı, nefes almak zorlaşıyor.

İlk defa yazıya dökülecek yaşananlar. Onunla nasıl tanıştığım, nasıl sevdiğim, ona dokunurken neler hissettiğim üzerinde düşünürken bile beni yoran konularken şimdi yazmak..

Onun adı.. Adı aslı olsun, adıyla yazamam bütün bunları.. Onun adı aslı. Bundan dört sene önce tanıştık. Aynı hayır derneğinde yönetim kurulundaydık. O yalnız bir eşdi. Eşiyle arasındaki ilişkinin ne kadar kötü olduğunu uzun zaman hiç anlatmadı ama eşi hep şehir dışındaydı. Bende bekar ve özgür bir insandım. Ve fedakardım her zamanki gibi. Onun bir iyiliğe ihtiyacı vardı, o dile getirmeden ben yaparım dedim sessizce. Hoşuna gitti, alışkın değildi birilerinin teklifsiz yardımına.

Sonra yemeğe çağırdı birkaç arkadaşımla beni. Uğraşmıştı, zahmet etmişti, ertesi gün bir çiçek gönderdim evine teşekkür babında. Etkilenmişti. Sonra bazı akşamlar yalnızlığını paylaşmam için evine davet etmeye başladı, zamanla onun evinde artık eşyalarım birikir oldu.. Öyle çok zaman geçirdik ki birlikte. Sabahın erken saatlerine kadar konuşurduk. Sonra benim için bir yatak hazırlamak ona da bana da zor geldi, yanında yatar olmuştum.

Ona sarılarak uyumaktan zevk alıyordum, dokunuyordum, masum öpücükler konduruyordum arada. Sonra nasıl oldu hatırlamıyorum öpücüklerim o kadar arttı ki dudaklarına yöneldimbir gece. O da karşılık verdi, mutluydum.. Öptüm, öptüm, öptümm.. Sanki vücudum yeniden meydana geliyordu.. Elime hakim olamıyordum onu öperken, heyecandan titriyor ve ufak dokunuşlar bırakıyordum tenine.. Seviyordum, seviliyordum.. Öpüyordum, öpülüyordum, teninde mutluluğunu hissediyordum. Hiç yaşamadığı bir hazzı yaşatıyordum sanki ona, hiç dokunulmamış gibiydi, daha önce hiç tenindeki hislerden zevk almamış gibiydi.. Ama izin vermiyordu daha fazlasını yapmama, sadece öpebiliyor ve dudaklarından şehveti içebiliyordum, göğüslerini okşayabiliyordum şefkatle. Ama zevkin sonuna gitmek istemiyordu.. Oysa farkediyordum, kadınlığından sular akıyordu fakat dokunamıyordum..

Belki ben çok fazla gittim üstüne, belki o bu yaşanılanları kaldıramadı, belki korktu, bilmiyorum. Birgün ben şehir dışına çıkmak için havalanında beklerken bir msj çekti bana, bir daha bana bunu yapma dedi, öpme, dokunma dedi, dost olalım dedi. Yaşadığımız bir günah dedi. Haklıydı, yaşadığımız bir günahdı. Ve ben onu günaha sokmak için zorlayamazdım.. Tamam dedim, biz sadece dostuz.

Oysa ne zordu onun yanında olmak, onu çok sevdiğim halde sahip olamamak. Kocasının ona dokunuşlarını düşünmek. Ondan nefret etmek.. Bazen kendimi kocasının öldüğünü düşünürken buluyorum biliyor musunuz. Oysa şimdi bir bebeği bile var. Ben o küçüğün hiç sahip olmadığı teyzesiyim, hemde onu kendi yeğenlerinden bile çok seven teyzesi. Aslının en yakın dostuyum, kocasının da sorunlarını dinleyen dert ortağı.

Hiçbirimiz memnun değiliz bu halimizden; birbirinden nefret eden karı koca, mutsuz bir evlilik içindeki küçük çocuk, o mutsuz evliliğin devam etmesini dert dinleyerek ve elinden geldiğince tarafları sakinleştirerek sağlayan dost..

Bekarın Evi

Uzun yıllar yurt köşelerinde, sağda solda sürttükten sonra, tüm cesaretimi toplayıp bende eve çıktım bir buçuk yıl önce.

Ev sahibim tanıdıktı, hatta 1 ay çile çektim evden çıksın da ben yerleşeyim diye. O gariban iyi aile de ben daha fazla çile çekmeyeyim diye erken bile çıktılar evden sağolsunlar. Ki bana bıraktıkları eşyalar da onlara karşı ne kadar müteşekkir olmam gerektiğini hatırlatır sürekli.

Daha eve yeni taşındığım gün neredeyse hiçbir eksiğim yoktu zaten. Oturma odam, salon takımım, kıyafet dolabım, yatağım hatta ocağım, tüpüm vs bile vardı. Halılar başka arkadaşlardan tamamlandı. Buzdolabı önce bir abimizin hediyesiydi lakin organizma geliştirme konusunda kabiliyetli olduğundan yenisini aldım, o da çöpe gitti. Çamaşır makinesinden önce klima edindim, malum şehir sıcaktı bende ehli keyfdim.

Öyle böyle derken evim şimdi kral dairesi gibi, lüks had safhada. Projeksiyonda tv izliyorum, koşu bandım süs eşyası olarak salonun baş köşesinde. Limitsiz adsl, biri projeksiyona bağlı 2 laptop vs..

Lakin yalnızım dostlarım..

Bekarlık koyuyor bu keyfin içinde. Artık evim için yeni teknolojik oyuncaklar almak bile orgazma ulaştırmıyor beni. Mastürbe kabiliyetimi de yitirdim. Şöyle diyorum, çift kişilik ekstra ortopedik yatağımda bir güzelim olsa arada. Yastığımıza dökülen saçlarını toplasam keyifle, saçma filmleri onun dizinde yatarken izlesem, arada sırada yemekleri o yapsa, iğrençde olsa yemek zorunda hissetsem. Ortak tanıdıklarımız olmasa, sadece kendimizden konuşsak, o anlatırken ben uyuyakalsam, öperek uyandırıp yatağımıza çağırsa.. Sonra kaçırsa uykumu, sabaha kadar konuşsak (!)

Olmayacağını bile bile kurduğum hayaller tek mutluluk kaynağım. Uykucu ve tembel karakterimi ayaklar altında ezmeye hazırım hayalimdeki O'nun için. Ama kim ulaşabilmiş bu hayale ki ben ulaşabileyim.

Yanık Sırtımın Hikayesi


Severim suyu, güneşi.. Şöyle cosss demeli tenim suya değdiğinde. Hele birde kalabalıksa, eş dost, arkadaş vs.. Oh ne ala.. Hep beraber dalalım sulara. Kayalım kıçımızın zor sığdığı kaydıraklardan. Büyük çaplı tsunamiler oluşturalım vs..

Dünde bir buçuk saat yol tepip gittik efendim sakin bir yere. Hem de ne sakin, sanki koca havuzu kapattırmışız gibi. Keyfini çıkardık suyun bol bol. Gerçi havuzun pek temiz olduğunu söyleyemeyeceğim, bol yosunlu ve sanki kirliydi ama bizim gibi görmemişe çok bile.

Velhasıl birara sessizlikten uyuyakalmışım şezlongda. Esasında bi dolu krem boşaltmıştım üstüme başıma lakin oralara pek ulaşamamışım herhalde. Yanımda da seksi bir hatun yoktu ki hafiften yavşayarak "canııım sırtımı kremler misin?" diyemedim.

Allahtan askıları düzeltmişim yoksa şimdi sırtımdaki U şeklindeki kızarıklığı görmek bile tiksinç olurdu herhalde. Gerçi göremeyeceğinize göre sorun yok değil mi?

Loving Annabelle


Yine bir lezbiyen filmi ile karşı karşıyasınız. İşim gücüm olmadığından, bir kısım yunan dostlarımızın bloglarında sunduğu rapid linklerinden zilyon çeşidini download edip sabahlara kadar bu çeşit filmler izlediğimden sizlerle de bunları paylaşıyorum.

Bu filmimizde klasik bir öğrenci-öğretmen ilişkisi gözler önüne serilmekte. Her ne kadar etik olarak kınasakta ilk gençlik yıllarımın baağğğyan öğretmenleri arasında daldan dala konan kalbim konuya kendini çok yakın hissetti ki ayrı bir sevgisi mevcut bu filme.

Yıldızlarımız öğretmen rolünde Diane Gaidry ve aşık öğrenci rolünde Erin Kelly. Filmin fanları genel olarak Erin Kelly'i çok hoş bulmuşlar ama ben Diane ablamın hastası olmuştum. (Mature seviyorum herhalde :P )

Filmimiz ne yazık ki mutsuz sonla bitiyor, ama yönetmen ablamız Katherine Brooks bizim gibi kalbi kırıkları düşünüp DVD'ye birde mutlu son eklemiş. He DVD'yi nerden bulucaz derseniz uğraşmayın derim. Her ne kadar kapsamlı video dünyası yasaklı olsa da, türk milletinin yasakları alt etmedeki başarısını herkes bilir. Alternete Ending yazar, aradığını bulur. Oldu mu cicilerim?
Loving Annebelle'in diğer lezbiyen içerikli filmlere göre daha kaliteli bir yapım olduğunu söylemeliyim. Oyuncu kadrosu, çekimler ve müzikler oldukça güzel. Müzik demişken, Lindsey Harper - All Over Me demiş, iyi ki de demiş. En sevdiğim şarkılar arasına girdi diyebilirim.

Çok ayrıntıya girmeyeceğim, arzu eden google amcaya izleyebilir miyim diye sorar. Ama ön gösterimimizi Lindsey Harper - All Over Me şarkısı eşliğinde filmin aşk-meşk sahnelerini dinleyebilir, izleyebilir, ateşlenebilirsiniz. Too hot :D

Jehan Barbur- Gidersen

Yeni şeyler keşfetmeye bayılırım bende herkes gibi. Nette takılırken rastladım, beğendim Allah için hanım ablamın sesini. (80liymiş, neticede benden büyük :P )

Severim böyle yumşak sesleri. Dinleyiverin efendim:

İğrenç Espri Kapasitesi



Allahım sinir oluyorum böyle kişilere. Bu kadar geri zekalı espri yapılır mı kardeşim? Bu mudur senin zeka kapasiten. Biz bunları ilkokula başlamadan önce bırakmıştık.

Evet diyaloğu pardon monoloğu yazıyorum. X firmasının yetkilisi Deniz bey aranarak ödemenin hazır olduğu söylenecektir. Karşı taraf telefonu açar ve bizim süper komik şahıs esprisini patlatır:

"-Merhaba Deniz bey ben göl."

Lan manyak, adama dünya kadar borcun var, kendini satsan ödeyemezsin. Bu kadar salak bir espri ile kendini komik mi zannettin.

Aynı şahsın buna çok benzer bir espri çalışması daha:

Y firmasından aranır, ama arayanı tanıyamamıştır beyimiz. Oysa konuşan o olmasına rağmen hepimiz kimin aradığını anlamış ve kıçımızı kurtaracak bir cümle söylemesini beklemekteyizdir. Karşı taraf sesinin tanınmadığını anlayarak;

- "Ben Ali Veli Ahmet Subaşı" der.
Bizim salak espritüel kişilik hala kim olduğunu anlayamamıştır ama espri yapmadan duramaz:
- "Suyun başını iyi tutuyonuz mu bari abi!" Bunun üzerine kafa göz dalmak istedim ben ama zor tuttum kendimi. Ki bizim espritüel kişilik hala kimle konuştuğunun farkında değildi.. Ayılması beş dakika aldı sanırım ama hala aynı espriyi tekrar ediyordu adama. Ben o sırada kalınca bir halat aramak için odadan ayrıldım. Lakin bulamadım. Bulsam onun mu boğazından geçirecektim kendimin mi bilmiyorum.

Yüksek müsadenizle şimdi fare zehri araştırmasına gidiyorum. Dönmezsem adresime yoğurt gönderiverin belki yanlışlıkla parmağımı yalamışımdır.

The L Word

Siz hiç lezbiyenlerin dünyasını merak ettiniz mi? Ben ettim. Araştırırken karşıma The L World çıktı. Anam dizisini bilem yapmışlar, hemde 6 sezon. Açıkcası oldukça feminen lezbiyenlerin dostluk, ilişki ve hayatlarını anlatan ilginç ve sürükleyici bir yapım L World. İlk izlediğimde neredeyse hiç uyumadan işe geliyor, kalan bölümleride iş yerinde izlemeye devam ediyordum :P

Dizideki favori karakterim Bette. Bette ve Tina bir çift olarak başlıyor ve öyle bitiyor, 7 yıldır devam eden güzel bir ilişkileri var. Fakat sonra aldatmalar, başka ilişkiler, araya giren farklı arzular filan derken uzunca bir süre ayrı kalıyorlar. Fakat onlar birbirlerine aitler ve tekrar birleşiyorlar.

Bette karakterini canlandıran oyuncu Jennifer Beals. Ah ölürüm sana Bette! :)) Gerçi beni kızdırdığın zamanlar çok oldu ama yine de muhteşemsin yavrum..

Tina, bebeğim, Laurel Holloman tarafından canlandırılıyor. Laurel'i The Incredibly True Adventures of Two Girls in Love filminden belki hatırlarsınız. Gerçi hatırlayamayabilirsiniz çünkü o filmde o kadar küççük ki. Aradan sanki asır geçmiş. Tabi Laurel arada 1 çocuk doğurmuş, ikincisinide 2. sezonda doğuruyor zaten.

Jenny Shecter, iğrençsin kızım. Her ne kadar izlediğim 10 lezbiyen filminin 3ünde oynamış olsan da sevmiyorum işte seni. Eskiden sevdiğim filmleri bile L World de seni gördükten sonra sevmez oldum. Manyaksın kıızm sen. Dizide ölmeseydin ben gelip öldürecektim, ellerine sağlık Nikki.
Neyse işte Jenny karakterinide oldukça başarılı, kendinden iğrendirebilecek şekilde Mia Kirshner canlandırıyor. Onunda hayranları var afterellen.com da gördüğüm kadarıyla. İşte psikopatlık böle bişey.

Alice, sevimli, sıcak, sevgi dolu ve sevilmeye muhtaç Alice.. Dizinin en ilginç yönü, bu lezbiyen dizisindeki oyunculardan sadece Alice karakterini canlandıran Leisha Hailey gerçekten lezbiyen. Aslında o da dizide biseksüel.

Shane, çapkın kız. Kadınları kendine çeken ve sadece sex için yaşayan ama zamanla karakteri değişip salak jenny'ye sevgi duyan ( bu sebepten shanede gıcığım taam mı). Shane karakterini Katherine Moenning oynuyor.

Ana karakter olarak bir de Kit'i ekleyebiliriz. Bette'in üvey ablası olur kendisi. Ve bu rol içinde ünlü isim Pam Grier seçilmiş. Dizideki tek heteroseksüel bayan.

Aslında Helena, Jodi, Max, Papi, Tasha gibi karakterlerden de bahsetmek isterdim ama onlarıda izlerseniz siz tanırsınız. (Aslında Jodi senden bahsetmezdim kızım, sevmiyorum seni, iticisin işte. Sağır olduğun için değil, gıcık olduğun için iticisin.)

Velhasıl izlemek isteyenler için burayı önerebilirim. Entelim ekşiye bakmadan dizi mizi takip etmem diyorsanız ahanda size ekşi linki burda. IMBD ne diyor bu dizi hakkında derseniz buraya tıklayıverin bi zahmet.




Sıkıl Sıkıl Nereye Kadar?

Evet, yine oldukça sıkıcı bir cumartesi yaşamaktayız. Ekşide açılmıyor. Esasında her sabah (kimilerine göre öğlen) işe geldiğimde şöyle bir göz attığım siteler var. itiraf.com ile başlar, facebook, gmail, nethaber ve ekşiyle bitiririm. Sonra elimden geldiğince işe konsantre olmaya çalışırım ama bugün ekşi de yok işde.

Sabah yine telefonlarımın onbininci kez çalmasından sonra kendimi yataktan sürükleyecek güç bulabildim. Geç kaldığım için bulduğum ilk kıyafetleri üzerime geçirirken zayıflamama belki yardım eder diye 3-5 kurukayısı attım ağzıma. Geceden biriktirdiğim, esasında bir haftadır mutfağı kokutmakta olan 30kg ağırlığındaki çöplerimi de sırtlayarak kapıdan çıktım ki o da ne.. Asansör gelmiyor.. Cık, basıyom yok, kapıyı yumrukluyorum yok. Kallavi bir iç geçirme ile (sinir oluyrum size apartmanın piçleri) merdivenlere talim. Ha ben büyütüyorum ama hepi topu 3. katta oturuyorum. Ama o çöp poşeti ile inmek belimi büktü anacım.

Velhasıl bir şekilde hedefe ulaştım, çöp kutusuna basketimi tüm gücümle attım. Birden ne göreyim, sitenin bahçesinde bir çeşit etkinlik hazırlığı var, sandalyeler, masalar, ses sistemleri. Ulen bu gece iki gariban daha evlilik eşiğinden adımlarını atıp uçurumdan aşağı yuvarlanacaklar.. Vah vahlarımı içimde tutmaya çalışarak atladım arabaya. Arabanın içinide pislik götürüyor bu arada. Paraya kıyamıyorum yoksa yıkatacam. Bide kızgınım eşşeoğluna. Dün benzin lambası yandı diye benzinliğe girdim, hadi dedim depoyu doldurtayım da rahat edeyim. Manyak depo dolmak bilmedi. 220tl benzin alınır mı bu zamanda. Millet o parayla 3 kişilik aile bakıyor ben bir arabanın deposunu ancak dolduruyorum. Ha bu devirde hala benzinli araba kullanılır mı derseniz, para yetmedi tüp taktıracak. Arabayı lükse kaçırdık, tüpü ilerleyen zamanlarda monte ettireceğiz herhalde..

Velhasıl, işteyim. Sıkılıyorum, yapacak bir şey yok. Dizi filan izleyecem ama elemanlar sinir ediyo o zaman. Bide şimdi The L World izliyorum bilmem kaç milyonuncu kez, sahneleri ezbere geçiyorum o derece. Tabi değişik geliyo onlara, hönk oluverecekler diye çaktırmadan izlemeye çalışıyorum..

Ah bi eylül gelsin, takip ettiğim gavur dizilerinin sayısı limitsize yakın. O zaman sıkılmak diye birşey de yok.

Neyse, temizleteyim bari şu eşşoğlu arabayı.

Tembel Teneke Sena

Siz hiç benim kadar tembelini gördünüz mü? Ben görmedim de.. Tarih 1 temmuz ve ben kışlıklarımın bir kısmını daha yeni kaldırıyorum. Aslında biraz daha sabretsem kaldırmama gerek kalmadan kullanmaya başlayacaktım.

Şimdi bile o kadar zor geliyor ki arada nette dolaşıyorum. Neyse bari şu kazakları da toplayayım da yatakta ayağımı uzatacak yer kalsın :P