Rüyalar Gerçeğe Döner mi?


hey gidi dünya hey,
10 yıl önce paylaşmaya başlamışım kendimi. 10 yıl önce kendimi kabul etmişim demek ki. aslında hep biliyordum. içimde bir yerlerde hayatımı tamamlayacak kişinin bir erkek olmayacağının farkındaydım ama bunu dile getirebilecek gücü -sanal dünyada dahi olsa- bulmam gerçekten zaman almış.
hani yabancılar coming out diyorlar ya, güya dolaptan çıkmak manasında. biz hep dolapların içerisinde yaşıyoruz. dolap içinde dolap hatta.

10 yıldır kabul ettiğim benliğimi benimle birlikte paylaşan birini bulmam aslında çok da zaman almamış. 2012'den beri aynı insanla beraberim, aynı insanla dolabımı paylaşıyorum. aynı insanla yatağımı paylaşıyorum. Türk eşcinsel cemiyeti içerisinde bu konudaki şanslı çok az insandan biriyim belki de. ama hala bir dolabın içerisindeyim. ve her geçen gün bu dolabın içinde olmak klostrofibimi arttırıyor.

birini seviyorsunuz, hem de sizinle aynı dünyadan, aynı bakış açısından, aynı duygu ve düşünce ikliminden birini. birçok açıdan sizi gerçekten anlayabilen birini. her şey çok güzel gidiyor aslında. aksini söylersem yalan olur. ama bu süreçte yaşadığınız başka şeyler, başka sorunlar birşeylerden fedakarlık etmenizi gerektiriyor. ve bu fedakarlıklar her geçen gün daha fazla gelmeye başlıyor.

gerçekten hayatım zor bir süreçten geçti. o, her zaman benim yanımdaydı. hiç durmadan benim için dua etti. birlikte olabilmemiz için göz yaşları döktü. hem madden hem de manen kimsenin yapmayacağı fedakarlıklar yaptı. ve nihayetinde yaşadığımız sorunların nedenini günahlarımıza bağladı. evet günahlarımıza..

bu nedenle aynı evde günahsız bir hayat yaşıyoruz. ne kadar ironik değil mi?


Türkiye'de Eşcinsel Olmak Böyle Birşey


Tüm Türkiye son günlerini İntizar'ın özel hayatı üzerinde konuşmak ile geçirdi. Olan biten o kadar önemli konu varken insanların tek derdi bu durumun ne kadar uygun/caiz vs oluşu oldu.
Oysa zatı muhteremin evliyken kendi eşini, çocuğunun annesini aldatması bile bu kadar konuşmaya değer görülmemişti.
Üzülüyorum. Tek söyleyebileceğim bu.

Bu dünyaya ait değilim!


Nasıl bir hayat yaşıyoruz çoğu zaman sorgulama imkanımız olmuyor. Günler hızla gelip geçerken bizler sadece o anın yoğunlukları ile meşgul olmayı tercih ediyoruz. Oysa denizin içindeki balık gibiyiz. Ne denizden haberimiz var ne de denizin dışındakilerden. Bu nedenle biraz durup düşünmek insanın en büyük ihtiyaçlarından biri gibi geliyor bana.
Neyi düşünmek?
Yaşantımızı, sevdiklerimizi, sevenlerimizi, neler yaptığımızı ama aslında neler yapabileceğimizi..
Liste uzar gider. Benim düşünme ihtiyaçlarımda öncelik bu konularmış belki ama sizinkiler çok daha farklı olabilir. Örneğin sizin gelecek planlarınız vardır. Benim hiç olmadı. Hayatımı kısa süreli beklentileri gerçeğe dönüştürebilmek üzerine yaşadım. Başarısız bir hayattı yani benimkisi. O an keyifliysem ne ala. Üzgünsem, mutsuzsam o an ki sıkıntımı nasıl çözebileceğime baktım sadece. Genel geçer işlemler ile hayatımı sürdürdüm.
Şimdi bir gelecek planın var mı deseler, ne yazık ki demeye devam edeceğim. Oysa hayatımda beni herkesten daha fazla seven ve benim de herkesten daha fazla sevdiğim bir insan var. 5 yıldır bir aradayız. 5 yıldız birbirimizi üzdüğümüz anlar binde birden azdır. Birbirimiz için hissettiklerimiz ise bir o kadar çok. İşte o insanla bir geleceğe sahip olmaktan başka bir planım yok. Hayatımda o olsun, yeter. Ama işte hangi hayatımda?
Bu ülkede çürüdüğüm, bir işe yaramadığım, birşey beceremediğim hayatımda mı yoksa gerçekten mutlu olabileceğim, burdan, bu insanlardan, bu nefret dolu ülkeden uzaklaşabileceğim hayatımda mı?

Yıllar yıllar sonra, sevdiğim bir işi yapabilmek için Hukuk okumaya başladım. Sınıf arkadaşlarım ile aramda 15 yaş var düşünün. Okulumu seviyorum da.. Okumayı seviyorum, gelecek üzerine bu okulun bana katabileceklerini de seviyorum. Ama başıma gelme ihtimali oldukça yüksek olan bir durumdan dolayı bu eğitim hayatı üzerine Türkiye sınırları içerisinde bir gelecek planlama şansım yok.
Bununla birlikte aile faktörü de var. Ah ah.. Onların hayatıma dair o kadar az bilgisi var ki.. Bilmedikleri onca şeyi onların öğrenme ihtimali beni daha çok dehşete düşürüyor. Hapse girmekten değil anam babamın yüzüne bakmaktan korkuyorum.
Velhasıl, gitmek gerek buralardan. Ama nasıl? Ama nereye? Ama hangi gelirle?

who cares


geçenlerde popüler kültürün son ögelerinden biri olan onedio sitesindeki bir yazıda küfretmenin zeka seviyesi veya kelime bilgisi ile bir alakasının olmadığı hatta kelime bilgisi ve IQ seviyesi daha fazla olanların daha hızlı ve yaratıcı küfürler edebildiğine dair bir yazı okumuştum.
insanlar yememiş içmemiş bu konuda br çalışma yapmışlar. tabi bilim insanı olmak bunu gerektirir onlar ne yapsın. velhasıl eldeki verilere bakılarak küfretmenin acıyı da azalttığını ifade etmişlerdi.
son zamanlarda bilimsel veriler üzerinde o kadar çok çalışma yapıyorum ki içimden sadece bu yazıya da küfretmek geliyor.
hayaller hikaye, gerçekler siktiriboktan.
sık sık küfrediyorum artık. küfretmediğim zamanlarda ise dua ediyorum.
kötü şeyler düşünmek istemiyorum ama başıma kötü şeyler gelme ihtimalinden de ölesiye korkuyorum. hani bir film olsa yaşadığım, şuan başrol oyuncusu dolabın içerisinde göz yaşlarına boğulmuş bir durumda gök yüzünden bir ışık bekliyor olurdu.
neyse, birgün iyi şeylerde olacak. o günleri beklemeye devam edelim en iyisi. nereye kadar, ne zamana kadar bekleriz bilmiyorum ama bekleyeceğiz...

Eşcinsel Dünyasının En Popüler Bayanları

Söz konusu kadın eşcinselliği olunca nedense daha pozitif bir yaklaşım sergileniyor insanlar tarafından. Ama tabi bu her zaman böyle değildi. Birçok kadın hayatını kapalı kapılar ardında yaşamak zorunda bırakılmıştı. (Öyle söyledim ki sanki şimdi rahat rahat yaşayabiliyoruz gibi göründü. Ama hayır, şimdi de rahat yaşayamıyoruz.)
Velhasıl, dünya genelinde birçok eşçinsel kadın yani genel tabirle lezbiyen, tüm bilinirliğine rağmen kendi yaşam tarzından çekinmedi ve gökkuşağı bayrağının taşıyıcılarından oldu. Bu alanda bir Türk ismi verebilmeyi çok isterdim ama ne yazık ki hakkında net bir biçimde bilgi bulabildiğim bir Türk ünlüsü olmadı. Sadece birkaç dedikodu, insanların asılsız ithamları vs vs.
Gelelim uluslararası alanda yer alan lezbiyen ünlülere:


10. Lindsay Lohan
Bu hanım ablamıza çirkin diyeni ekmek filan çarpar ama değil mi? Lindsay Lohan openly gay dediğimiz, "ulen benim erkek adamla işim olmaz, getirin bana güzel kadınları" diyen tiplerden. baya baya açık seçik gay yani. kendisini tebrik ediyoruz ve bizim yaşayamadığımız hayatı onun güzelce yaşamasını diliyoruz.

9. Portia de Rossi
Onu ilk Ally McBeal dizisinde izlerken görmüş ve anoreksik haline acıyıp üzülmüşsem de ardından Ellen (ah Ellen sen benim idolümsün) ile birlikte olduğunu öğrenince, vay şanslı hatun demişliğim bulunmakta. Tamam Ellen DeGeneres pek de güzel bir bayan sayılmaz hatta estetikleri yüzünden akar hale geldi artık yaşından ama, işte söz konusu Ellen olunca tarafsız olamıyorum. Neyse Portia da bir zamanlar en meşhur komedi dizisinde de (Arrested Development) rol almış olsa da bence bilinirliğinin büyük bir kısmını Ellen ile olan ilişkisine borçlu diyebiliriz.

8. Anne Heche
Sanırım Ellen'ın eski sevgililerinden gidiyoruz. Bu listeyi nerden bulduysam artık. Anne Heche ünlü bir Hollywood yıldızı olmanın yanında Ellen'ı come out döneminde terk etmesiyle meşhur benim için. (aman allahım tüm bilgim ellen üzerine kurul galiba :(
ayrıca bence anne heche pek de güzel bir bayan sayılmaz.

7. Gillian Anderson

sanırım bu hanımefendinin listede olmasının tek nedeni, gideri var :)
yani tam olarak da emin olamıyorum ama çok da ünlü değil yani bu, ben bir notlarıma bakayım neden almışız ki gillian'ı?

6. Alexandra Hedison
Ya Ellen tüm lezbiyen ünlüler ile ilişki yaşamış ya da ben sadece onları dikkate almışım. Bu hanım ablamızı The L Word'den tanırsınız belki. Son sezonlarda Dylan adında bir yönetmeni oynuyordu. Normal hayatında da yönetmenlik ve fotoğrafçılık yapıyor.

5. Cynthia Nixon
Soldaki Cynthia ablanızı tanımışsınızdır Sex And The City döneminden. Yanındaki de onun hayat arkadaşıymış. Şimdi kal krizi geçireceğim. Cynthia senin derdin ne canım benim? What is wrong with you? Bana hemen Angelina Jolie'yi filan geitrin. Cynthia bu kız ile birlikteyse ben Angelina'yı tavlarım bence. Hazır yeni boşananacak, kimlik bunalımına filan girer o şimdi..

4. Evan Rachel Wood

Siz güzelliğine bakıverin ben yarın devam ederim. :)

Neden Yol Değiştiriyorum?

İnsan hayatında yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçmek istiyorsa öncelikle kendisi bunlara hazırlıklı olmalı. Hem madden, hem de manen. Ne yazık ki ben pek önünü görebilen bir insan olamadım. Her şeye son dakika karar verdim veya adapte olmaya çalıştım. Bu nedenle birçok anlamda sorunlar yaşadım diyebilirim.
Aklım başıma geç geldi. Sanırım bu özellik bizde default olarak geliyor. Bakıyorsunuz ülkede neler olup bitti kimsenin umurunda değil. Herhalde yerle bir olduğumuzda biz ne halt ettik filan diyeceğiz. E peki aklım başıma geldi de neden böyle bir yol değişikliği ihtiyacı hissettim? Kırkından sonra azanı teneşir paklar derler malum, beni de öyle olacak bu gidişle. İkinci bir bahar yaşıyorum ama bu ülkede bahar ben ve benim gibilere kış gibi. Ne kadar mutlu olursanız olun asla o doyumu yaşama şansınız yok. Ne ekonomik anlamda ne de psikolojik olarak bu ülkede rahat ettim diyebileceğinizi sanmıyorum. En azından şimdilik.
Bu nedenle kaçma hayalleri kuruyorum. Tek başıma değil, bir çift olarak kaçma. Sonra mutlu ve huzurlu bir yuva. Biraz daha özgürlük.
O gökkuşağı bayrağını birgün elime alabilmek istiyorum mesela. İşte benim bayrağım, ben buyum diyebilmek. 
Yaşadığınız hayat ne kadar yoğun olursa olsun tatmin edilmesi gereken noktalar işte böyle şeyler. Sizi siz yapan özelliklerinizi kapı dışında bırakmanız ve herşeyi olması gerektiği gibi kabul etmeniz bekleniyor. Ama kime göre olması gerektiği gibi?
Büyüklerin sözü ile: elaleme göre.
Ben elaleme göre yaşamak istemiyorum. Kendi doğrularım ile hayatıma devam edebilmek istiyorum. Kim ne demiş çok da umrumda değil ama kimsenin de kalbini kırmak istemiyorum.
Ezilip büküldüğüm günler bitsin istiyorum. Gönül bunu burada, bu ülkede yaşamak istiyor ama namümkün. O nedenle yavaş yavaş birikim yaparım belki, bir umudu ayakta tutabilmek için diye bu siteyi canlandırmaya karar verdim.
Bir de işsiz kaldım sayılır. Daha doğrusu home office ve part time çalışıyorum. Vakit bol, neden değerlendirmeyeyim ki. Kim bilir belki yarın yazacak birşeyim de kalmayacak...

Geçmişin Küllerinden Geleceğin Umutlarına

İnsan neler yaşayacağını bilseydi acaba dünyaya gelmek ister miydi?
Ben isterdim herhalde. Acısı ve tatlısı ile nice günler tüketiyor ve her an ölüme biraz daha yaklaşıyoruz. Yanımızda sevdiklerimiz olsun ya da olmasın hayat bize süpriz yapmak ve gözümüzü temelli kapatmak için planlar yapmak ile meşgul. Bu planların arasında bizde kendi küçük eğlencelerimizi tamamlama gayreti içerisindeyiz.
Peki neden hala buradayız?
Bu dünyada yaşanacak çok büyük zevkler var da ondan. Vazgeçmek kolay değilde ondan. Ölmek zor da ondan..
Velhasıl, hala buradayız ve hala nefes almaya devam ediyoruz.
Kendi kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, umutlarımızı, mutluluklarımızı ve aşklarımızı da peşimizde sürüklüyoruz.
2011'den bu yana neler neler değişti..
Neler yaşadım, nerelerde yarım kaldım, kim tarafından tamamlandım.
İşte bunlar bana kalsın. Artık hayatın gerektirdiklerine göre hareket etme zamanı.
Mutluyum, tüm yaşananlara, tüm zorluklara, tüm çilelere rağmen artık mutlu bir insanım. Yalnız değilim çünkü. Halimi anlayanım var. Yanımda duranım var. Beni benim kadar tanıyanım var. 
Sadece enerjik anlarımda değil, çaresiz anlarımda da yanımda olanım var. Maşallah deyiniz lütfen.
Peki burda ne işim var?
Sadece bir deneme..
Bundan sonrası için bir yol haritası çizme çalışması.
Bu memleketten kurtulabilmek için yapılması gerekenler listesinde bir madde.
Bundan sonra bu blogda beni bulamayacaksınız.
Tema değişti, şekil değişti, sistem değişti. 
Artık beni merak edenlere değil, saçma sapan şeyleri merak edenlere yazmaya karar verdim. Yazıpta üç kuruş kar etmeye, yazdıklarımdan gelir elde etmeye karar verdim.
O yüzden geçmişin küllerinden geleceğin umutlarını doğuracak yazılar yazacağım, bilginize..

Bu bir veda metnidir.


Başlıkta da belirttiğim üzere bu bir veda metnidir.

02 Haziran 2010 tarihinden bu yana Sena olarak, kurduğum hayal bahçesinde gerçek dünyama mutluluk katan şeyler yaşadım. Acılarımı, yalnızlıklarımı, sevgimi paylaştım burada. Sevdim ve sevildim. Hüznümü anlattım en çok, güzel günlerimi paylaşmaya fırsat bulamadım belkide bilmiyorum.


Yalnızdım, kırık bir kalbin hatıratını yaşatıyordum. Sonra hayatıma biri girdi, rüya gibiydi. Sevdim, kıymet verdim, seviştim.. Yaptığım herşeyin karşılığını da misli şekilde yaşadım. Rüyalarımdaki prenses olmuştum ömrümde ilk defa. Hatta belki rüyalarımda bile göremeyeceğim mutluluklar tattım.


Fakat güçsüzüm.. Hayalini kurduğum iki şeye karşı çok güçsüzüm. Hayat programladığımız biçimde ilerlemiyor ne yazık ki.. Ve üzmekten en çok korktuklarımız ilk darbe vurduklarımız oluyor.


Sevdiğim kadını üzmemek için yaşadığım tüm güzel günlere rağmen hiç tanışmamış olmayı dilediğim zamanlarım oldu. Çünkü kaderimin bana zorunlu kıldığı şeyler hep bir sonu çağrıştırıyordu. Ben "sena" diyerek gizlediğim kimliğimin en dibinde, varlığımın en derin köşelerinde kendim ve ailem için hep bir çocuk sahibi olmayı hayal ettim. Ailem, babam ve annem.. Ve diğerleri.. Onların sevgilerini hissetmek, onların gözlerindeki mutluluğu görmek.. Onlar için birşeyler yapabilmeyi istemek.. Bir de küçük bir yavru hayaline sahip olmak nasıl bir duygu bilmiyorum siz de hissediyor musunuz içinizde bunu.. 

Bana ufacık bir zarar gelmesi ihtimaline karşı babamın nasıl ağladığını düşündükçe, o hastane koridorlarında çığlıklarını duyan arkadaşlarımın onların ebeveynliğine dizdikleri methiyeleri dinledikçe, bana baktıkları her an hala küçük bebekleriymişim gibi şefkatlerini üzerimde hissettikçe onlara haksızlık etmemem gerektiğini daha iyi kavradım. Ailesinin kıymetini onları kaybettikten sonra anlayan kimselerden olmamak için kendimden fedakarlıkta bulunmam gerekiyordu. Ve bu fedakarlık onların küçük kızları için düşledikleri tek hayali yerine getirmekti.

Fikir planında  bile bunu kabul etmem iki ayımı aldı. Bu zamana kadar geçiştirdiğim teklifleri artık ciddiye almak durumundayım. Artık hem onları mutlu edebilmek hemde bir çocuk sahibi olabilmek için sena kimliğimden, sevdiğim kadından ve hazlarımdan vazgeçmek zorundayım.

Onu üzdüğüm, kalbini kırdığım, yalnız bıraktığım için hergün daha fazla pişman oluyorum. Ama o benim için benden geçebilecek kadar fedakar..

Bu blog ve burada paylaştıklarım yakında silinip gidecek. Bu ortamda böyle biri hiç varolmamış gibi hissedeceksiniz. Yokluğumun zamanla kıymeti kalmayacağından da eminim.. 

Umarım sizin için hayat çok daha güzel devam eder.. 
Dualarım sizlerle..

Sena!


Dİyorum ki

Yazmak için klavyeye her uzanışımda içimde kabaran bir duygu engelliyor düşüncelerimi. Sanki yazmamak daha iyi, daha hayırlı olacakmış gibi geliyor o an. Yazdıklarımla kimseye zarar verecek filan değilim ama bilmiyorum, sanki dünyada daha önemli şeyler varmış ve benim ufak tefek kırıklarım, acılarım yada mutluluklarım kıymetsizmiş gibi.

Çok param olsun istiyorum, çünkü çok param olursa buralardan elimi eteğimi çekip sakin bir kasabada gönlümce yaşayabilirim. İnsanların kalabalığı ve kabalığını ardımda bırakıp romantik komedi tadında bir hayat yaşayabilirim.. Oysa romantik komedi sadece bir film türü değil mi?

Bazı şeylerden çabuk sıkılıyorum, yeniden sarılabilmek için ara vermem gerekiyor. Örneğin blog, gerçi sıkılmadım ama ara vermek iyi geldi. Yine devamlı yazmaya çabalar mıyım, nasip..

Bazı insanlardan da çabuk sıkılıyorum. Karşılaşıp selamlaştıktan sonraki dakikalar içerisinde gerekli gereksiz hayatlarının özetlerini döküveriyorlar ya.. Ya da kıçını kaldırıp dünyaya tek bir fayda sağlamadığı halde sürekli birilerini eleştiren güruh.. Bir de ben çok zekiyim, becerikliyim, onu da yaparım, bunu da yaparım diyerek övgü bekleyen şahıslar. Topunuzu hayatımdan çıkarabilmeyi çok isterdim.

Bazen çıkarcı bir pislik olduğum için kendime kızıyorum. Örneğin bir adam var, aslında suratına bakmam ama işlerimin yolunda gitmesi için ona muhtacım filan.. Yağla babam yağla.. ıyhh.. 

Bu aralar çok agresifim, ama nedense babam ile konuşurken bu agresiflik tavan yapıyor, her konuşmamızda onu kırıyorum. Oysa kızgınlığım başkalarına biliyorum. 

Yazamıyorum Çünkü;

Evet, bunca zamanlık ayrılıktan sonra şimdi mazeret beyan etmeye geldi sıra.

Bazen bir insandan,  işten veya hobiden sıkılırım ben. Bir müddet arayı açmam gerekir. Sonra kendime geldiğimde eğer benim bu halimi anlayacak, benden bir dolu mazeret beklemeyecekse daha mutlu bir biçimde dönerim ve daha sıkı sarılırım bu ilişkiye.

Aynı durumu blog içinde yaşadım. Biraz ara vermek, uzak durmak ihtiyacı hissettim. Bunda bir sebepte blogumu iç dökme, derdimi paylaşma ve hayata dair küskünlüklerimi anlatma mekanı olarak kullanmamdı. Oysa , hayatımda herşeyimi konuşabileceğim bir sevgilim olduğu için blog işlevsiz kaldı. Başıma ne geldiyse ona anlatıyor , rahatlıyordum. (geçmiş zaman eki kullanmam yanlış anlaşılmalara sebep olmasın, hala hayatımda ve hala çok mutluyuz :) )

Bir müddet ayrı kaldık, tam tekrar yazayım derken malumunuz blog yasağı çıktı ve benim yazma iştahım tekrar yerlerde sürünmeye başladı. Velhasıl zamanla içimde bir mahcubiyet oluştu, blogu sadece takip ettiğim insanların yazdıklarını okumak için kullanır oldum. Yazmadığım için kendime kızıyor ama yinede yeni kayıt butonuna elimi götüremiyordum.

Ta ki bugün, sakin, sessiz, keyifli pazar gününü yaşayana kadar. Bugünün bir önceki pazardan veya diğer pazarlardan bir farkı yok aslında ama bugün içimden yazmak geldi. Fareyle ilişkimi düzeltip o mavi mavi parlayan "yeni kayıt" tuşuna tıklayabildim.

Sevgili okuyucu, genel olarak hepinizi takip ettiğimden, yaşamlarınızda benim yazmadığım süreç içerisinde ne haltlar karıştırdığınızı bildiğimden emin olun :)

Birde ilginç birşeyden bahsetmek istiyorum; blog yazmama vesile olan biseksuelin yakışıklı ile ilişkisini alın cinsiyetleri değiştirin alın size bizimki.. Herşey bu kadar mı benzer gider, nasıl bir tesadüftür bu bilemiyorum. Ama biseksüelin yazdıklarını okudukça kendimi okuyormuş gibi hissediyorum.

Şimdilik bu kadar. Biraz daha yazarsam sevgilim yeteeer diyecek..
Sevgiyle kalın.

düşün gerçeğe dönüşü




ne anlamlı şarkı.. ne güzel bir dünya. ne hoş sözler.. birine sen benim herşeyimsin diyebilen herkese..
 
You're my everything
Sen benim herşeyimsin 
the sun that shines above you makes the blue bird sing
üzerinde parlayan güneş mavi kuşa şarkı söyletiyor
the stars that twinkle way up in the sky, tell me I'm in love.
Gökyüzünde parıldayan yıldızlar, bana aşık olduğumu söylüyor 

When I kiss your lips
Dudaklarından öptüğümde
I feel the rolling thunder to my fingertips
Parmak uçlarıma gökgürültülerinin yuvarlandığını hissediyorum 
and all the while my head is in despair, deep within I'm in love.
Ve böylece umutsuzlağa düşüyorum, çok derinlerde aşığım.

You're my everything and nothing really matters but the love you bring
Sen benim herşeyimsin ve getirdiğin aşktan başka hiçbirşeyin önemi yok
you're my everything to see you in the morning
şu derin kahverengi gözlerinle seni sabahları görmek 
with those deep brown eyes.
benim herşeyim.

You're my everything, forever any day I need you close to me
Sen benim herşeyimsin, daima hergün yakınımda olmana ihtiyacım var
you're my everything you'll never have to worry
sen herşeyimsin endişe etmene gerek olmayacak
never fear for I am near.
Yakın olduğum için asla korkma

Oh, my everything
Oh, herşeyimsin
I live upon the land that see the sky above
Üzerinde gökyüzünü gören bir yerde yaşıyorum
I swing within her oceans sweet and warm, there's no storm my love.
Onun tatlı ve sıcak okyanuslarında salınıyorum, aşkımda fırtına yok.

You're my everything, no, nothing really matters but the love you bring
Sen herşeyimsin, hayır, getirdiğin aşktan başka hiçbirşeyin önemi yok
you're my everything to see you in the morning
şu derin kahverengi gözlerinle seni sabahları görmek 
with those deep brown eyes.
benim herşeyim.

You're my everything, forever any day I need you close to me
Sen benim herşeyimsin, daima hergün yakınımda olmana ihtiyacım var
you're my everything you'll never have to worry
sen herşeyimsin endişe etmene gerek olmayacak
never fear for I am near.
Yakın olduğum için asla korkma

When I hold you tight there's nothing
Sana sıkıca sarıldığımda hiçbirşey olamaz
that can harm you in the lonely night
sana yalnız gecede zarar verebilecek
I'll come to you and keep you safe and warm it's so strong my love.
Sana geleceğim ve seni güvende ve sıcak tutatacağım ve aşkım öyle güçlü ki

When I kiss your lips
Dudaklarından öptüğümde
I feel the rolling thunder to my fingertips
Parmak uçlarıma gökgürültülerinin yuvarlandığını hissediyorum 
and all the while my head is in despair, deep within I'm in love.
Ve böylece umutsuzlağa düşüyorum, çok derinlerde aşığım.

Aileyle Yaşamak

İnsan bir kere baba ocağından ayrılıp kendi düzenini kurunca tekrar birarada yaşama fikri rahatsız edici oluyor. İster istemez kendi düzenini, alışkanlıklarını, keyiflerini arıyorsun. Ziyaretler bile bir noktadan sonra katlanılabilirliğini yitiriyor. 

Neden böyle dert saçıyorsun derseniz 3 gündür valide ile pederi misafir etmekteyim. Kendilerine olan sevgim ölçülebilir değil ama şuaralar onların beklentilerini karşılayabilecek durumda olmadığımdan misafirlikleri arzu ettikleri keyfi vermiyor onlara.



Annem, sürekli gezdirilsin, yedirilsin, içirilsin, anadolu kadınlığını memlekette bırakıp burada izmir hanımefendisi moduna girsin istiyor.


Babam, süper hareketli, sürekli değişik iş hayalleri kuran, ama bu zamana kadar kurduğu hayallerden hiçbirine sermaye aktarmayıp yine bildiği şekilde devam eden şahsına münhasır bir adam. Onunla fabrika fabrika gezeyim, bir fikir bulayım istiyor.

Sena, eskisine oranla insanları memnun etmek için bir taraflarını yırtmaktan vazgeçmiş, kendi işleriyle uğraşıp, onları çok nazlamadan, bundan sonraki izmir ziyaretlerini seyrekleştirmeye çalışan bir evlat.

Onlara çok şey borçluyum, farkındayım. Çok şey de paylaşıyoruz hala. Ama nedense bunları İzmir'de paylaşmak hoşuma gitmiyor. Hayatıma karışmaları ihtimalinden korkuyorum belkide. Ya da birşeyleri eleştirmeleri, benim memnun olduğum durumlara dair olumsuz yorumlar yaparak keyfimi kaçırmalarından çekiniyorum.

Daha gitmelerine 2 gün var. Vakit geçmek bilmiyor. Bir taraftan vicdanım sızlıyor. Küçük, huzur dolu dünyama dönmek, sevgilimin omzuna yatıp hiçbirşey düşünmeden uzanmak, blog dünyamın keyfini rahat rahaat çıkarmak istiyorum.

Şimdi kısıtlanmışım ya, içimden deli gibi mektup yazmak, kitap okumak, film izlemek, sevgilimle sabahlara kadar birlikte olmak geliyor.

Offf...

Serhat'ın Mimi

Sevgili arkadaşım Serhat mimler de ben cevaplamaz mıyım? Hemen giriyorum konuya efendim;

  1. Kaç yaşındasın:  26 gencim, güzelim, oh ne ala ne ala :) Gerçi geçen gün bir müşterim "kız kurusu ne zaman evleneceksin" dedi ama olsun. 
  2.  İsminizin son harfi nedir:  ...E ....A Burdan Permütasyon, kombinasyon vs. deneyerek kimlik bilgilerimize mi ulaşacaklar, bunu merak ettim şimdi.  :)
  3. En sevdiğiniz renk: Kesinlikle Mavi.. Ama bunu giyim olarak değerlendirmemek lazım. Mavi rengin çevremde bulunmasını seviyorum. Dinlendiriyor beni. Ama sorarsanız evinde mavi renk ne var diye aklıma sadece yatak odama yapıştırdığım martı çıkartmaları geliyor.
  4. Kilonuz kaç:  Aaaa. Çok ayıp. Hiç bir bayana böyle sorular sorulur mu?
  5.  Boyunuz kaç:  1.65 Ortalama türk kadını. Birazcık daha uzun olmayı isterdim.
  6. Ailenizin kaçıncı çocuğusunuz: 3. ve son. Kapanışı yapmış olmamdan dolayı hafiften şımarıklığım mevcuttur. Ama ben hatırlıyorum, bizimkiler çok denediler 4. çocuğu lakin beceremediler :P
  7. En sevdiğiniz şarkı: Bunda direk şudur diyemem ama İlkay Akkaya yorumuyla Ah Sensiz parçasını dinlemeyi çok severim. 
  8. Sizce sarışın mı esmer mi:  Birkaç ay önce sorsanız sarışın tercih ettiğimi söylerdim muhtemelen ama şimdi gönlüme bir esmer düştü. Yan yana geldiğimizde siyah/beyaz oluyoruz.
  9. Sigara ve alkol kullanıyormusunuz: Ne yazık ki sigara kullanıyorum. İnancım var, elbet bir gün bırakacağım.
  10. Çayı fincandamı bardaktamı içmeyi seversiniz:  Kahvaltı da ince belli bardakta, günün ilk ve son keyif çaylarını fincanda, arada işyerinde su yerine içtiğim çayları da ince belli bardakta içerim. Yani saate/duruma göre değişir.


Bu mimi hemencecik doldurmamın bir sebebi de Berna'ya (B.) ve vereceği cevaplara olan merakımdır. Kendisine saygıyla duyurulur.