Dilemişim olmuş, Ne mutlu bana..

05 Temmuz 2010 tarihinde Bekarın Evi konulu bir yazı yazmışım blogda. Bugün şöyle bir bakınırken orada bir paragraf dikkatimi çekti, neler istemişim, hangileri gerçekleşmiş diye bakalım istedim.


Kırmızı yazılanlar o günkü düşüncelerim, beyaz olanlar yorumlarım.


Şöyle diyorum, çift kişilik ekstra ortopedik yatağımda bir güzelim olsa arada. Oldu valla :)
Yastığımıza dökülen saçlarını toplasam keyifle,  yastığımıza daha çok benim saçlarım dökülüyor, o yüzden pek keyifle toplamıyorum ama bu da gerçekleşmiş :)
saçma filmleri onun dizinde yatarken izlesem, onun sevdiği filmler beni sarmıyo benimkiler onu, ama ses çıkarmıyoruz birbirimize. ya Casablanca'da sevilmez mi bitanem ama. Neyse bu da olmuş, onun dizinde uzanıp bir sürü film izledim şimdiden :)
arada sırada yemekleri o yapsa, iğrençde olsa yemek zorunda hissetsem. pazar kahvaltımıza pişi yaptı mesela, çok severek yedim :)
Ortak tanıdıklarımız olmasa, sadece kendimizden konuşsak, evet cidden hiç ortak tanışımız yok ama yakında birbirimizin şeceresini çıkarabilecek seviyeye ulaşacağız :)
 o anlatırken ben uyuyakalsam, öperek uyandırıp yatağımıza çağırsa..  o anlatırken uyuyakalırsam beni yatağa filan çağırmaz öldürüüür. şaka bir yana birtanemi dinlemek öyle keyifli ki uyuyamam herhalde :)
Sonra kaçırsa uykumu, sabaha kadar konuşsak (!) buraya sırıtan bir surat koymam lazım. uyku da ne ki yanımda sevgilim varken :)

Olmayacağını bile bile kurduğum hayaller tek mutluluk kaynağım. Çok ümitsizmişim o zamanlar demek ki. Oysa olabiliyormuş, ben yaptım, oldu :)

Uykucu ve tembel karakterimi ayaklar altında ezmeye hazırım hayalimdeki O'nun için. kendi işlerimde hala tembelim ama birtanemin geyşasıyım. ne demişler kadın dediğin... neyse siz anladınız onu :)
Ama kim ulaşabilmiş bu hayale ki ben ulaşabileyim. Çaba harcayınca oluyormuş ama şans da önemli tabi, tüm yalnız blogdaşlarım için 2011 yılında güzel bir ilişki diliyorum Allahtan :) Siz de mutlu olun kuzularım, mutlu edin sevdiklerinizi.

Bi tarafları örtmek lazım, açık kalınca kötü oluyooo..


Önce hangi  bankaya vekalet versem diye uzun uzun düşündüm. Sonra yakın arkadaşımın çalıştığı bankaya vereyim de bir iyiliğim dokunsun, belki prim filan verirler dedim. Noterden kağıtları imzaladık. Onlar işlemleri tamamlarken ben internette alacağım evin hangi muhitte olması gerektiğine karar veriyordum. Bir tane beğendim ama tek başına yaşayacak biri için fazla büyük gibi geldi, emin olamadım. Sonra aylardır önünden geçerken kafamı çevirmemek için bilinçli olarak çaba harcadığım galeriye gidip Q7 leri şöyle bir inceledim. Karar veremedim, daha iyisini bulurum belki diye araba konusunda birkaç gün düşünmeye karar verdim. 
Ardından çalıştığım işyerini parayı bastırıp satın aldım, kıymetli patronumu ve gıcık olduğum 2 elemanı işten çıkardım. 
Yurtkura ufak bir borç sebebiyle başımı ağrıttıkları için sitem ederek var olan tüm borçlarımı ödedim. Başka kimseye borcum olmadığı için kalan parayla kime ne hediye etsem diye düşündüm.
Babama birkaç yüzbin harçlık gönderdim, abime uygun fiyatlılardan bir araba aldım. Ablama memlekette güzel bir ev alıp içini full döşemeye karar verdim. Tabi önce biran evvel yurtdışından temelli dönmeleri şartını koştum. Belki enişteme bir işyeri bile açabilirim dedim. Yeğenlerimin okul masrafları için bir hesap açtırdım isimlerine. Kreşten üniversiteye kadar herşeylerini karşılayacağıma söz verdim. Ablama alacağım evin yanıbaşında kendime de bir ev almalıyım dedim, yeğenlerimi özlerim ne de olsa. Hatta annemlere de alsam diye düşündüm. Sonra vazgeçtim yeni ev almaktan, güzel bir arsa alayım, 4 adet villa dikeriz babamla. Ne de olsa bunca yılın müteahhiti, ona da iş olur vakit geçirir filan.
Sevgilime de bir araba alsam dedim, şöyle kırmızı kurdelalarla süsleyip kapısına bıraktırır, romantik bir ortam oluştururum filan. Ama annesine nasıl açıklarız onu bilemedim. Neyse çok da önemli değil, istediğini düşünebilir.
Biraz da çocuk esirgeme kurumu, şehrimin fakirleri, okul filan yaptırdım mı, kafam da rahat olur. Kazandığım paranın sadakasını vermiş olurum filan. Aslında okuduğum güzide fen lisesine bağış yapıp adımı mı koydursam? Yok ya gıcık oluyorum zaten müdürüne. Vazgeçtim. 
Kalan para banka hesabında güzel güzel nemalansın, olur da işler iyi gitmez filan, geleceği garantiye almak lazım değil mi?
Araba konusunda kararımı verdim bu arada, Q7 yetmedi, Porsche Cayenne almaya karar verdim, konsolu daha güzel geldi. Bir tane de küçük araba alayım, her yere bununla gidilmez diye düşünüyorum. E biraz sonradan görmelik olacak. 
Ev konusunda da Cennet Villarının ordan almaktan vazgeçtim. Bornova Forumun trafiği çok yoğun, insanı sinir ediyor. Profesörler sitesinde hem sakin bir yerde hem ısıtmalı havuzlu hemde aşırı büyük olmayan bir evcik beğendim. Sahibiyle buluşup hemen işlemleri halledeceğiz. 
Kısa zamanda herşeyi hallettim gibi geliyor. Acaba unuttuğum birşey var mı?

Bir ses geliyor kulağıma, ne olabilir ki? Allah Allah.. Ne oluyor, bu da ne?
Ama, yok canım olamaz.. Burda olamam. Daha ev sahibiyle buluşacaktım, sonra dekorasyon firması filan. Bu tavan, bu yatak, bu alarm sesi.. Nayır, nayır nolamaaaaaazzzzzz....
Ama ben büyük ikramiyeyi kazanmıştım. Battaniyem nerede, yine mi üstüm açık kalmış..
Off sevgilim.. Nerdesin? Sen yanımda olsaydın örterdin gece üstümü. Böyle rüyalar görmezdim..
Neyse bari bir bilet alayım, belki bu rüya bir işarettir. Umudumuzu korumak lazım.. Çeyrek bilet kaç paraydı acaba?

İnsanların Hayatlarına Karışma



İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
İnsanların Hayatlarına Karışma
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.



İnsanların Hayatlarına Karışma

Son 2 gündür kendimle konuşmalarımın tek sonucu.

İzmir'de Kar İçimde Yangın

Ben & Sevgilim

Sanırım en son 2004 yılında kar görmüştük İzmir'de. Bu senede havalar sanki hiç kış gelmeyecek gibi devam ediyordu ama aniden planlar değişiverdi. Kapıcının kollarına sağlık, kürek kürek kömür atıyor kalorifer kazanına da ondan mı hissetmiyordum bilmiyorum ama cumartesi sabahı dışarı çıktığımda yüzüme değecek soğuğu tahmin edememiştim.  İzmir'in dağlarında çiçekler beyaz karların altında kalmış, soğuğu her tarafı buz kesmişti. 

İş çıkışında sevgilimi aldım, elinde bir demet nergis, beni bekliyordu yol kenarında. Çok severim nergisi. Hem doğallığı bozulmamış, tüketim kurbanı olmamış bir çiçek, hemde gerçekten kokusu muhteşem.  Sanırım onlarca çiçek çeşidi içerisinden bana nergis alan bir sevgilim olduğu için ayrıca mutlu olmalıyım.

Pazar günü evden erken çıkmamız gerekti benim bir işim yüzünden. Sonra güzel bir  kahvaltı yaptık karlı yollardan gittiğimiz bir köyde. Dönüşte canımız eve girmek istemedi. Ne yapsak, nerelere gitsek diye düşünürken sevgilimin annesini de alıp (muhterem kayınvalidem mi denir ona?) onların köylerine gitmeye karar verdik. İzmir'e muhteşem bir yerden bakan, karla kaplı, çok şirin bir yere vardık. Türk kahvemizi içip köyde dolaştık, bol bol fotoğraf çektik. Karların içinde yuvarlandık. Onu orada karların içinde yatarken, buz kesmiş dudaklarından öpmemek için kendimi zor tuttum bir çok kez. Yalnız olsam iliklerime kadar donacağım bir havada güneşi tenimde hissettim. 

Ardından alışverişe gittik. Uzun zamandır ikea'dan almam gereken 2 eşya vardı ama erteliyordum dolaşmak zor geldiği için. Malum ikea insanı sinir edecek kadar büyük bir mağaza ve ben tembelim :) Ne alacağımı bilerek gittiğimiz halde ikisinden de stoklarda kalmadığı için birşey almadan çıkmış olduk. Aslında sevgilim olmasaydı annesiyle birlikte kesin uzun süre kalırdık ama çok yavaş geziyormuşuz diye kızıp durdu bize. Hiçbişeye bakamadım onu kızdırmamak için. 

Anneciğini evine bırakıp keyfe devam etmek için sıcacık evimize döndük. Benim ailemle telefon görüşmelerim, onun işleriyle ilgili halletmesi gerekenler filan derken vakit geçiverdi. Zaten onun yanındayken zaman nasıl bu kadar hızlı doluyor anlamıyorum. Gündüz karda fazla tepindiğimizden mi bilmem uykum geldi erkenden. Tabi uyutmadılar ama neyse, feda olsun uykularım sevdiğime :)

Özetlersek, çok güzel bir haftasonuydu benim için. Çok eğlendim, çok mutlu oldum. Yukarıdaki resimde de bilfiil görülebileceği üzere, ayağına bastım, hakimiyeti ele geçirdim. 


2010 Analizim


Sevgili Serhat ve bad-ı saba sağolsun 2010 yılının benim açımdan nasıl geçtiğini değerlendirmemi istemişler. Bende sözlerini emir telakki ediyor ve hemen uygulamaya geçiyorum. Bu kadar merak eden olunca yazmadan olmaz :)

2010'da en mutlu olduğun şey nedir?
Sanırım yalnız olmadığımı görmem oldu. İnsanların beni sevdiğini ve gerçekten değer verdiklerini gördüm bu yıl. Üzüldüğümde  beni mutlu etmek için bir çok insan vardı çevremde. Ve ayrıcaaaa, sevgilim başıma gelen en güzel şey diyebilirim. 


2010 senin için nasıl bir seneydi?
Aslı saplantımdan kurtulduğum için bu seneyi hep iyi anacağım. Ama öküz gibi sağlam olduğumu düşündüğüm günlerde yaşadığım hastalık bana iyi bir ders oldu. Son 3 ayda çok şey yaşadım. Hayata bakışım değişti. Olumlu bir insan oldum. Eşcinselliğimi sanal dünyaya açtım ilk defa bu sene. Blog dünyasına dahil oldum. 


2010'a nasıl girmiştin?2011'e nasıl gireceksin?
Yanlış hatırlamıyorsam Aslı ve kızıyla girmiştim 2010 yılına. Hala birşeyler paylaşabildiğimiz zamanlardı. Güzeldi. 2011 için bir planım yok. Elbette sevgilimle girmek istiyorum ama onun da ailesi ile planları vardı önceden yapılmış. Artık duruma göre değerlendireceğim. Ama nasıl girdiğime çok da önem vermiyorum. Önemli olan sevildiğimi ve sevdiğimi hissederek girebilmek.

2010'da yapmayı çok istediğin yaptığın/yapamadığın 5 şey nedir?

Yaptıklarım
1. Uzun zamandır okumadığım kadar kitap okudum, film izledim.
2. Gezdim, bol bol gezdim. Güzel yerler gördüm.
3. Beni seven bir sevgilim oldu.
4. Yetim kalmış kuzenlerime sahip çıktım. O minicik, babasını hiç tanıyamayacak yavruyu bol bol sevdim. Onları mutlu etmek için uğraştım.
5. Hastalık sayesinde de olsa zayıfladım :)

Yapamadıklarım
1. Kendi işimi kurup burdan kurtulmak istiyordum ama olmadı.
2. Kemoterapiye henüz (!) başlayamadım.
3. Ailemle yeterince ilgilenemedim. Onlara layık bir evlat olamadım.
4. Hayatımı programlı yaşama hayalimi gerçekleştiremedim. Hala günü birlik planlar yapıyorum ne yazık ki.
5. İnsanların beni kullanmasına hala izin veriyorum. Bu huyumdan da kurtulmam gerek ama hadi bakalım. İnşallah 2011'de.


Geçmişi değerlendirme şansı verdiği için bad-ı saba ve serhat'a teşekkür ediyor, merakla takip ettiğim blog arkadaşlarımdan henüz bu mimi doldurmamış  crazywomenrosemary'e burdan selam gönderiyorum. Hadi bakalım sıra sende. 

Düşünmeden Yaşamak


Son zamanlarda hep mutluluğumdan bahsediyorum çünkü hayatta beni üzen şeyleri düşünmekten kaçıyorum. Beni üzecek konuşmalar yapacağını bildiğim insanların aramalarına bile çıkmıyorum. Düşünmezsem yokmuş gibi oluyor, rahat olabiliyorum. Ama düşünmeye başladıkça içimi saran korkunun haddi hesabı yok. 

Ameliyat sonrası ilk sonuçlarımın temiz çıktığını söylemiş, sevincimi ilk fırsatta sizlerle paylaşmıştım. Fakat patoloji sonuçlarım o kadar da iç açıcı değildi. Yolun başında teşhis edilmiş ve ameliyatla temizlenmiş olsa da ne yazık ki vücudumda kanserli hücreye rastlandı. Doktorlarım kemoterapi görmem gerektiğini söylüyorlar. İstersem hayatıma dair bir risk alıp tedavi görmeden, kısa süreli takiplerle herhangi bir metastaz (bulaşma) olup olmadığını denetleyerek de hayatıma devam edebilirmişim. Ama bu gerçekten tehlikeli sonuçlar doğurabilirmiş vs vs..

İnsana alternatif sunulunca tabiki hemen reddediyor tedaviyi. Yakın takiple üstesinden geleceğini düşünüyor. Kemoterapi çok zor bir süreç, insanı bedenen de , ruhen de çok yıpratıyor. Bir bayan için en büyük zorluğu bir daha çocuk sahibi olma ihtimalini neredeyse sıfırlaması. Her ne kadar kendimi eşcinsel olarak tanımlasam da çocuk sahibi olmak, kendi kanımdan, kendi yavrumu sevmek, onun büyümesini, hayata tutunmasını izlemek en büyük hayalimdi diyebilirim. Ama artık böyle bir hayal kurmam bile imkansız. İşin ucunda ailem var, sevdiklerim var. Ben doğmamış, doğup doğmayacağı bile belli olmayan bir bebeğin hayata tutunmasını izlemek için kendi hayatımı riske atmayı düşünürken, başkalarının evladı olduğumu unutuveriyorum. Oysa onlar, onlar öyle yıpranıyorlar ki bu süreçte. 

Bana yansıtmamak için çok çaba sarfetselerde, seslerinin tonundan anlıyorum içlerindeki acıyı ve korkuyu. Ben düşünmemek için binbir yola başvurup kafamdan dertlerimi atsam da onlar düşünmeden edemiyorlar. Küçük yavrularının acı çekmesi düşüncesi bile onları benim çekeceğim tüm acılardan daha fazla yoruyor.

Aslında bugün de düşünmüyordum bunları. Düşünmemek için işyerinde boş boş otururken dizi izlemeye karar vermiştim. Ama yanlış diziyi seçmişim. "The Big C"  Laura Linney'in oynadığı hem dram hemde komedi olarak nitelendirilebilecek bir dizi. Sezon finali yayınlanalı çok oldu ama izlemeye korkuyordum. Çünkü dizi adında ki "C" = kanser. 

Diziyi izlemeye henüz "öküz gibi sağlam" olduğumu düşündüğüm dönemlerde başlamıştım. Ama üzerinden çok geçmeden aynı derde mübtela olunca daha bir kıymetlenmişti gözümde. Orta yaşlı bir öğretmen olan Cathy kendisine kanser teşhisi konulunca hayatını biraz değiştirmeye karar veriyor ve bu kötü durumdan iyi birşeyler çıkarmaya karar veriyor. Önce kimseye söylemiyor hastalığını. Ağabeyine, oğluna hatta kocasına bile. Sürekli sizi gülümseten bir modda devam ediyor dizi genel olarak. 

Ta ki sezon finaline kadar. Aslında sezon finali de çok neşeli devam ediyor ama son sahnelerinde Cathy, önceden yan etkilerinden ve risklerinden dolayı almak istemediği bir tedaviyi sevdikleri için almaya karar verene kadar. İşte o an, ekranda ağlayan bir evlat, işyerinde bilgisayar başında salya sümük ağlayan bir Sena.. İşte o an, gerçekten o an, sevdikleri için tedavi olmaya karar veren Sena.

Neyse, biraz uzun oldu bu yazı. Kusuruma bakmayın. Bir daha kötü şeyler yazmayacağıma kendime söz vermiştim ama düşüncelerimi en rahat paylaştığım yer burası. O yüzden kusuruma bakmayın.


Edit: Diziyi bu kadar övdükten sonra hakkında bilgi vermeden olmaz. Ama şuan kendim yazabilecek psikolojide olmadığım için 22dakika.org dan faydalanabilirsiniz.
İzlemek içinde yabancidiziizle.com tavsiye edilir.

O iki kelime ve huzur

Bir ilişkinin başlangıç aşamaları insanı başka herşeyden soyutlayan bir psikoloji sağlıyor çoğumuz için. Bende bunu ilk defa yaşamıyorum ama daha önce yaşadıklarımda bu kadar zevk aldığımı da hatırlamıyorum. Onun yanındayken dertsiz, tasasız birine dönüşüveriyorum. Onun yanında olmadığım zamanlarda hayat hala zorlayabiliyor ama olsun, artık daha az umursuyorum. Çevremdeki insanlar eskiden aksi, sinirli biri olduğumu söylüyorlar. Şimdi daha mutlu ve neşe saçan biriymişim, daha güleryüzlüymüşüm. Onlar bendeki değişimi yaşadığım sağlık problemlerine veriyorlar. Ölümden dönünce insan hayata daha da sarılıyor demek ki diyorlar. Evet, haksız sayılmazlar ama asıl sebebi sadece sevgilim biliyor. Onun verdiği huzur beni hiç olmadığım kadar ılımlı bir insan haline getirdi. 

Ne kadar kısa zamanda bu aşamaya geldiğimizi söylemekten korkuyorum açıkçası. Hem nazar değdirmenizden hem de çok hızlı gittiğini söylemeniz ihtimalinden tedirginim. Oysa ben düşünmüyorum hiçbirşeyi. Şuan mutluyum, sevgilim de mutlu. Hızlıymışız, yavaşmışız, öyleymişiz, böyleymişiz hiçbiri umurumuzda değil. Duygularımızın getirdiği noktadayız, ne kadar istiyorsak öyle yaşıyoruz. 

Dün gece içimde bir müddettir deli gibi hissedip de kelimelere dökemediğim o iki sözcüğü dillendirdim. Bir cevap beklediğimden, aynı sözcükleri ondan duymak istediğimden değil. Gerçi duydum ve mutlu oldum ama, duymasam da bana beni sevdiğini söylemese de ben içimdeki hisle mutluydum. 

Gecenin geç vakitlerinde sigaralarımızı içerken konu geçmişe geldi bir şekilde. "Ben" dedi, "geçmişime boşuna üzülmüşüm. Değmeyecek insanlar için boşuna gözyaşı dökmüşüm. Seninle kısa zamanda yaşadıklarımı, tattığım huzuru o insanlarla yıllarca yaşamadım." O an, kendimi düşündüm. Tek taraflı veya karşılıklı yaşadığım ilişkilerde hala hatırımda kalan mutluluk sahneleri vardı. Hepsinin farklı bir lezzeti, güzelliği vardı. Kimi beni yıllarca aptal aşık konumuna düşüren, hayatımı mahvedecek kararlar almama sebep olan insanlardı. Kimini ben terk ettim, kiminde terk edildim. Ama geçmişimdeki hiçbir insanın omzuna başımı yaslayıp huzur içinde gözlerimi kapatamamıştım. Her zaman güçlü, kendine güvenen, ayakta durandım ben. Zayıf olmaktan korkan insan. Oysa şimdi gülüşü güzel sevgilimin yanında her şeyimle benim. Acılarım, zayıflığım, dertlerimle. Ona kendimi her halimle açabilecek kadar huzur doluyum. 

Bunu ona anlatamadım dün gece. Kelimelere düzgün dökememekten, yanlış anlaşılmaktan korktum. Akşam evine gittiğinde merak edip açacak blogumu. Okuyacak, şaşıracak. Hissettiğim kadar yoğun olmayacak belki bu satırlardan anladıkları ama olsun, onu sevdiğimi biliyor. 
Onu gerçekten sevdiğimi biliyor..